8 Ağustos 2012 Çarşamba

En Kıymetlime İtafen...

On üç yıl önce bugün, hayatımın en doğru kararını verip, o andan sonraki yaşamım için "Evet" dedim. Yıllar şaka misali geçmekle beraber, düğün telaşı, hafızamda halen çok taze. Hemen aklıma gelen, yıllanan ama eskimeyen arkadaşım Pınar da, gülümseyerek hatırlayacaktır, düğün öncesi, otel odasında, heyecandan, halihazırda elimde olan eldiveni kaybettim sanıp, ufak bir kriz yaşamış ve yaşatmıştım. Dünyanın ve Türkiye'nin dört bir yanında yaşayan arkadaş ve dostlarımız, o gün bizimle beraber olabilmek için İstanbul'a gelmişlerdi. Heyecan yerini mutluluğa bırakınca, aile, arkadaş ve dostlarla çok eğlendiğimiz güzel bir akşam geçirmiştik. Düğün sonrası, herkes yavaş yavaş dağılırken, en eski dostlarımdan biri olan Verda ve yanındaki arkadaşlarımız, çimlerdeki fıskıyelerin bir anda açılmasıyla sırılsıklam olup, otel lobisinden, burunlarından su akarak geçmek zorunda kalmışlardı. Sanki her şey dün gibi..

Yıllar, bazı bakımlardan oldukça zorlu geçse de, birbirimize olan aşk, sevgi, güven ve dostluğumuza zarar verecek durumlardan kaçındık. Uzun seneler birbirimizden ayrı yaşamamız gerekti, yılmadık. Beraberken bile, birbirimize ayıracak fazla zamanımız olmadı, dert etmedik. Bireysel özgürlük ve isteklerimize hep saygı duyduk.

Hikayemiz İzmir'de başlayıp, Bodrum, Antalya, İstanbul, İzmir, Tiflis, Batum ve Ekaterinburg arasında çoğu zaman hasretle geçen, uzun bir romana dönüştü. Her bir satırını güzellik ve mutlulukla yazdık. Birbirimize kavuşmak için, hiç söylenmeden, sürekli seyahatler ettik. En önemlisi, birbirimizin kıymetini ve değerini hep bildik ve hiç süpheye düşmedik. Seneler süren hasret, en sonunda bitti, artık beraberce dünyanın bir ucunda yaşıyoruz. Beraber olduktan sonra, dünyanın hangi ucunda olduğumuzun öneminin olmamasının rahatlığıyla. Zira benim için halen, dünyanın en huzurlu ve güvenli yeri Erdem'in omuzudur.

Düşündükçe, ne kadar şanslı olduğumu fark ediyorum. Erdem ile tanışmam ve beraberce mutluluk dolu bir hikayeye başlamamız, hayatımdaki en büyük şanslardan biri.

En kıymetlim, bu seneki evlilik yıl dönümümüzde de beraber değiliz. Ben İzmir, sen Ekaterinburg'dasın. Ama biliyorsun ki; "Kilometreler değildir insanı ayıran, birleştirir inan telefon telleri gibi, ama milimetrelerse ayıran, bağışlanamaz bir yazgıdır bu beterin beteri". Seni çok seviyorum, bu kocaman mutluluk dolu yıllar ve tüm yaşattıkların için sana teşekkür ediyorum. Evlilik yıl dönümümüz kutlu olsun. Daha nice senelere..


6 Ağustos 2012 Pazartesi

İstanbul İstanbul

Yaklaşık bir aydır Türkiye'de tatildeyim. Benim için bir nevi "Alice Harikalar Diyarında" durumu. Bir ay nasıl geçti hiç anlamadım. Oradan oraya koşuşturdum durdum. Türkiye'nin gündemi gibi, benim gündemim de pek yoğundu. Aile, dostlar ve arkadaşlar ile buluşuldu, konuşuldu, tartışıldı, gülündü, eğlenildi, kutlamalar yapıldı, yenildi, içildi, gezildi ve tozuldu. Geriye, tatlı hatıralar ile beraber, gündemi yakalayabilmek için, trafikte geçirilen onca zamanın, sorgu dolu gözlemleri kaldı.

İstanbul çok güzel bir şehir, benim için dünyanın sayılı şehirlerinin arasında. Tatillerde İstanbul'a gelmek hep çok heyecanlı ve başlı başına bir mutluluk kaynağı. Peki o trafik ne olacak? Hadi kış aylarında bu duruma hepimiz alışkınız ama yazın sıcağında da, bu denli ağır ve zor bir trafik beklemiyordum doğrusu. Malum, İstanbul'da trafik, yaz aylarında, okulların kapanmasıyla rahatlardı. Bu sene, hem boğaz köprüsü, hem de Haliç köprüsü aynı anda bakıma alınınca, olanlar olmuş. Bir yerden bir yere gidebilmek, deveye hendek atlatmaktan daha zor hale gelmiş. Sıcakta trafikte boğuşurken, tüm bu bakımlar, daha planlı ve programlı olamaz mıydı diye düşünmeden edemedim. Peyderpey yapılamaz mıydı örneğin? Hepsini bir arada yapmak ciddi bir şart mıydı? Sırf İstanbul değil mevzu bahis. İstanbul-Çanakkale, Çanakkale-İzmir ve İzmir-İstanbul yollarında da, bakımda olmayan yol yok gibiydi. İstanbul yol bakımları için en doğru ay yaz ayları olabilir, ancak şehirler arası yol çalışmaları, ilkbahar ve sonbahar aylarında olamaz mıydı acaba? Hadi hiçbiri olamıyor, en azından, bu yol bakımlarında çalışan insan sayısı biraz daha fazla olamaz mıydı? Trafikte binlerce insanın, saatlerce beklemesine karşın, yollarda bu hengamenin bitmesine çalışan bir o kadar az insan vardı. Sayı arttırılsa, belki biraz daha çabuk yol alınabilirdi.

İstanbul'un karayolu ulaşımı skandal bir hale gelmiş, metro sadece Taksim-Maslak güzergahlarına sıkışmış, metrobüsün yoğun kalabalığını aşıp, bir otobüse ulaşmayı başarabildiyseniz bile, sanırım, hava çok sıcak, nasılsa terleyeceğiz diye duş almayı reddeden bazı insanlar sayesinde, gayet sağlam bir mideye sahip olmanız gerekirken, deniz yolu ulaşımı neden çeşitlendirilmiyor acaba diye düşünmeden edemiyor insan. Zira Avcılar'dan Yeniköy'e, araba ile 3 saatte gitmek pek normal ve insancıl değil. Halbuki bir deniz otobüsü olsa, Avcılar'dan en azından Beşiktaş'a gelse, hoş olmaz mı? Yeşilköy'den Eminönü'ne, Bakırköy'den Ortaköy'e, Rumelihisarı'ndan Beşiktaş'a ve daha nerelerden nerelere bir sürü vapur hattı veya deniz otobüsü seferleri olamaz mı? Engel nedir, var mı bir bilen? Vapurumuz mu, deniz otobüsümüz mü, planlamamız mı, yoksa düşüncemiz mi eksik?

İstanbul'u gerçekten çok özlemiştim ancak trafik beni on beş günde yıldırdı. Benim kaçma lüksüm var, ya bu lükse sahip olmayanlar?