29 Ekim 2012 Pazartesi

Cumhuriyetimizin 89. Yılı Kutlu Olsun

Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 89. yıl dönümü. Nedeni bilinmez bir şekilde Türk halkının, Cumhuriyeti'ni kutlaması engellenmek isteniyor. Gün boyunca Ankara ve İzmir'den gelen inanılmaz haberleri izledim. Çocuklar, gençler, yaşlılar, hepsinin elinde Türk bayrakları, tek istekleri Anıtkabir'e yürüyüp, Ata'mızın huzuruna çıkıp, ona şükranlarını sunmak. Ankara'ya gidecek otobüslerin engellenmesi, tazyikli su ve biber gazı, Cumhuriyetimizin kutlandığı bu güzel güne gölge düşürdü. Olanlar gerçekten çok üzücü.

Cumhuriyet, halkın kendi kendini yönetmesi esasına dayalıdır. Dolayısıyla, halkın kendi Cumhuriyetini kutlamasından daha doğal ne olabilir? Bırakın insanlar özgürce yürüsün, bayraklarını sallasınlar. Neden bu engellemeler, yasaklar? Halkın, Cumhuriyeti kuran Atatürk'e saygı gösterip, onu bu özel günde anmasından, ellerinde bayraklarıyla kendi Cumhuriyetine sahip çıkmasından mı rahatsız olunuyor? Anlamak imkansız.

89 yıl önce Cumhuriyet ilan edilmeseydi ne olacaktı acaba? Düşünen var mı? 

Atatürk'ün Nutuk'taki bazı sözlerini tekrar hatırlayalım;

" 1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. 

Gerçekten içinde bulunduğumuz o tarihte, Osmanlı Devleti'nin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk'ün barındığı, bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele, bunun da taksimini sağlamaya çalışmaktan ibaretti. Osmanlı devleti, onun istiklali, padişah, halife, hükümet, bunların hepsi anlamı kalmamış boş sözlerden ibaretti. 

Efendiler, bunların karşısında bir tek karar vardı. O da, milli hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak.

İşte daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamasına başladığımız karar, bu karar olmuştur."

Nutuk'u, herkesin okumasını öneririm. Hatta, ara sıra tekrar tekrar okuyup, hatırlamakta da büyük faydalar olduğunu düşünüyorum. 

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun. Daha nice seneler, yasaklar ve engeller olmadan, coşku, gurur ve mutlulukla kutlansın. Zira, Cumhuriyet halkın rejimidir, her daim, halk tarafından sahip çıkılacak ve korunacaktır. Bilirsiniz, Nutuk, Gençliğe Hitabe ile biter. Hatırlayacaksınız, Gençliğe Hitabenin son sözleri de şöyledir ;

"Ey Türk İstikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"


1 Ekim 2012 Pazartesi

Karaburun'da Taş Ocağı Mı? HAYIR, Teşekkürler!!

Dün bir protestoya katıldım, hem de koşa koşa. İzmir'in zeytin, üzüm, enginar ve nergisiyle meşhur güzel ve doğal ilçesi Karaburun'a bağlı Kösedere köyüne, mermer-mıcır ve taş ocağı açılıp faaliyete başlayacakmış. Havasında bulunan oksijen oranının % 23,6 dolaylarında olduğu Karaburun, tertemiz denizi, el değmemiş koyları ve doğal güzellikleri ile cennetten minik bir köşe.

Kösedere köyüne yaklaşık 1200 metre ve Kösedere ile İnecik köylerine içme suyu sağlayan su deposuna da sadece 300 metre uzaklıkta bulunan, taş ocağının hemen yanı, binlerce zeytin ağacı ile dolu. Üstelik bölge 2. derece deprem ve yine 2. dereceden sit alanı. Açıkçası her bakımdan yanlış bir karar alınmış.

Kösedere'deki Taş Ocağının Manzarası

Doğayı, tarımı, ülkemizin güzelliklerini korumak yerine, tam bunların ortasına bir taş ocağı açmak, haklı olarak bölge halkını ayağa kaldırdı. Karaburun'a bağlı tüm köy ve yerleşimlerden gelen yöre sakinleri, bu durumu protesto etti. 




Mermer-mıcır ve taş ocaklarının çevreye verdiği zararlar çok ciddi. Herşeyden önce, taş ocağının yaşam alanına bu kadar yakın olması, hem insan, hem de çevre sağlığı açısından büyük riskler taşıyor. Taş çıkarmak için, işletmelerin dinamit patlatması gerekiyor. Patlatılan her dinamit küçük ölçekli bir deprem etkisi yaratıyor. Ocaklardan çıkan ve havaya karışan toz, insan sağlığı açısından büyük bir tehlike. Hem astım, hem de türlü akciğer hastalıklarına açık davetiye. Aynı toz, çevredeki bitki ve ağaçları da büyük oranda etkileyip, zamanla tüm ekolojiyi temelinden bozabilecek nitelikte.

Hem yöre halkının en büyük geçim kaynaklarından biri olan zeytincilik ve organik tarıma, hem de bu tertemiz hava ve bakir doğaya büyük zararlar verecek taş ocağı Kösedere'ye hiç yakışmıyor. Konu ile ilgili açılan dava halen sürmekte. Bu yanlış karardan acilen dönülmesini diliyorum. Zira Türkiye'nin önemli oksijen depolarından biri olan ve en temiz denizlerinden birine sahip bu güzelim yarımadaya bırakın taş ocağı açmayı, pamuklara sarıp sarmalamak gerektiğine inanıyorum.