2 Temmuz 2014 Çarşamba

İç Savaş, Sayılar & Kayıplar

İç savaştayız, birtakım kayıpların olması beklenti dahilinde ve maalesef artık normal geliyor. Zira tarafların hepsi silahlı. Haberlerde, şu kadar insan öldü, bu kadar insan yaralı şeklinde bilgiler veriliyor. Bir takım sayılar. Her gün yenilenen ama hiç bitmeyen sayılar. Üstelik korkarım daha çok birikecek, birikecek ve daha sonra, bir ara hepsi birer istatistik olacak. Çirkin ve kanlı bir istatistik. Zaman zaman, tüm bu haberler, bize de, sadece birer sayıdan ibaret gibi geliyor. Sayılar ile doğru orantılı, haberin yarattığı hüzün de büyüyor. Ama aslında, hepsi birer insan, hepsinin birer ailesi, sevdikleri, dostları, arkadaşları, onu merak eden, arayıp soran, onun için üzülen, gözyaşı döken tanıdıkları var. Hepsinin, hikayesi, hayalleri, umutları, sevdikleri yemekler, planladıkları tatiller, görmek istedikleri yerler, sevdikleri kadınlar veya adamlar ve daha yapacak çok işleri var.

Üç gün önce, yine sayılar ile ifade edilerek verilen bir habere denk geldim. Pazar gecesi, geç saatlerde, Rus "bir" kameramanın hayatını kaybettiğini öğrendim önce. Çeşitli kaynaklardan, aynı haber verilip duruyordu. "Bir" kameraman, görevi başındayken, haber yaparken öldü. Sabah kalkınca, güne, bu haberin detayları ile başladık. Artık bir ismi vardı kameramanın, bir de fotoğrafı. Görür görmez, otel misafirimiz olduğunu anladım. Bir sayı değildi artık benim için, sadece bir isim ve soluk bir fotoğraftan da ibaret değildi üstelik. Sabahları kahvaltıda karşılaşıp selam verdiğim, gün içinde ara sıra restaurantın terasında rast geldiğim, sabahtan bir habere gitseler, döndüklerinde, "hah tamam, sağ salim döndüler, kadro tamam" dediğim, akşam yemeklerinde denk geldiğim insanlardan biri. Anatoly Klyan'dı hayatını kaybeden o "bir" kameraman. Anatoly'nin kendisi haber oluvermişti bir anda. Kahvaltıda bulunan herkes ile beraber, TV'de onun gidişi ile ilgili yapılan haberi izledik sessizce. Olay esnasında yanında bulunan, o da otelimizin diğer bir misafiri olan, gazeteci arkadaşı, olayın nasıl geliştiğini anlatıyordu üzgün bir şekilde, arkada olayın görüntüleri. Haberde gereğinden fazla tanıdık vardı. TV, başka bir habere geçtiğinde, senkronize olamadık, aynı hızda değildik haber kanalı ile. Kendi haberimizde takılı kaldık uzun bir müddet. O sebepten olacak, diğer haberin başlaması ile beraber, TV önünden sessizce dağıldı herkes.

Senelerce otellerde çalıştım. Hali hazırda aktif olarak çalışmasam bile, sonuçta, bu iş ile halen oldukça iç içeyim. Donetsk'te yaşıyor olmamın sebebi bile bir otel. Oteller, misafirlerini sadece başka bir otele kaybetmeli ya da misafirler, otelin bulunduğu yerdeki işleri bittiği için, kendi istekleri ile otelden ayrılmalılar. Oteller, misafirlerini öldükleri için kaybetmemeli. Hele gayet sağlıklı iken, iç savaşta, haber yapmak adına, çocuklarını görmek ve evlerine dönmek üzere çağrıda bulunmak için, askeri bir üsse giden anneler ile dolu bir otobüsün içinde, açılan ateş sırasında hiç kaybetmemeli.

Otel misafirimiz olan ve uzaktan da olsa, az da olsa tanıdığım, işini yaparken can veren, Anatoly Klyan. Umarım, huzurla dinleniyorsundur. Kendi adıma çok üzgünüm.

Anatoly Klyan

Anatoly Klyan

25 Haziran 2014 Çarşamba

İç Savaş El Rehberi

İlk iç savaşım. Tam olarak ne yapılır, ne yapılmaz, emin değilim. Sadece benim değil, bana kalırsa herkesin kafası çok karışık. Kaderin tüm saçma cilvelerine rağmen, yine de şikayet etmeyeyim. Her şeyi göz önüne alırsak, iç savaşın da en medenisi denk geldi, sağ olsun.

Gazete ve dergileri okuyup, buradan haber yayını yapan TV kanallarını seyrederseniz, veyahut sosyal medyada Donetsk ile ilgili haberleri takip ederseniz, ben nerede yaşıyorum, bulunduğum yerde neler oluyor çığlıkları atmamanız imkansız. Diğer taraftan, aslında, sokakta hayat sakin devam ediyor (en azından Donetsk için). Slavyansk gibi çatışmaların daha yoğun ve sürekli olduğu bazı bölgelere seyahat eden gazetecilerin anlattığına göre, oralarda hayatın devam etmesi çok daha zor gibi görünüyor. İnsanlar evlerini terk etmek zorunda kalıyorlar, iş yok, çatışma bol, açıkçası durum vahim.

Dün, buradaki koşulları gözlemleyen temsilcilerden biriyle konuşuyorduk. Otele tıkılı kalmanın vermiş olduğu sıkıntı, aile ve ev özlemimiz arasında gidip gelen konuşmamız sırasında bana, aslında Pushkina'da yürüyebilirsin, ancak yalnız yürüme tabii dedi (Pushkina, şehir merkezinde bir bulvar, tam ortasında aynı isimdeki koskocaman bir park bulunuyor. Parkın her iki tarafında da bir sürü restaurant, cafe ve dükkanlar var. Hafta içi, ama özellikle hafta sonu, köpeğini, çocuğunu, bisikletini, kaykayını, sevgilisini yada arkadaşını kapan buraya geliyor). Durum bu derece ciddi. Şehir merkezinde, koskoca Pushkina bulvarında yalnız yürümek çok yanlış bir fikir. Bunu şöyle açıklayalım, İstanbul Nişantaşı Teşvikiye Caddesi'nde, İzmir Alsancak Kordon'da, Barcelona La Rambla'da, Atina Kolonaki'de, Paris Champ Elysee'de, Roma Via Del Corso'da, Londra Oxford Street'te yalnız yürümenin, her an çok tehlikeli bir hale dönebileceğini düşünün. Sanırım herkes için oldukça açıklayıcı olmuştur. Zira zaman zaman, bazı silahlı insanların, Pushkina'dan veya başka yerlerden, birilerini alıp götürdüklerini duyuyoruz. Neye göre, kimi topluyorlar, nereye götürüyorlar, topladıkları insanlara ne yapıyorlar, orası hiç belli değil. Test edip, denemek istiyor muyuz? Hayır, çok teşekkürler.

 Pushkina Bulvarı

Pushkina Bulvarı 

Pushkina Bulvarı

İç savaşta, sokakta yalnız yürümüyormuşuz, bunu öğrendik. Başka ne yapmamamız gerektiğini, bana kalırsa kimse bilmiyor. Hepimiz el yordamıyla öğreniyoruz. Buradaki en önemli nokta, başkasının hatalarından ders almak sanırım. Buyurun insanoğlunun en zayıf noktalarından birine. Çoğumuz, illa, her şeyi kendimiz deneyimlemek isteriz ya malum. Halbuki iç savaş ortamında neyi deniyorsun? Öğrendiklerin hayati bir önem taşıyor. Yalnız yürüme, o kadar!

Yalnız yürüyemiyor olsak da, yalnız köpek gezdirebiliyoruz gibi görünüyor. Parklar, sabah, öğle, akşam, her daim, köpeklerini gezdiren insanlarla dolu. Yanında can yoldaşı köpeğin olunca, yalnız sayılmıyorsun muhtemelen. Bu şekilde dışarı çıkmada bir sıkıntı olmayacak ki, herkes son derece rahat bir şekilde davranıyor.





İç savaşta, havai fişek de atabiliyoruz ama ben buna çok karşıyım. Daha bomba sesini tam ayırt edemiyorum. Zaten, kendini Ekim zanneden Haziran ayı sayesinde, gök gürültüsü eksikliğini hiç hissettirmiyor. Gelen ses, yıldırım mı, havai fişek mi, bomba mı derken, insanı ilk etapta bir endişe alıyor açıkçası. Üstelik iç savaştayız, neyi kutluyorsunuz diyecekken, hemen akabinde, kim bilir ne kadar zaman öncesinden planlanan düğünler veya farklı kutlamalar olabileceği geliyor aklıma. Hayat devam ediyor haliyle bir taraftan, her şey de askıya alınamayabiliyor sanırım. Empati ve sempati ikilisi hususunda tavan halinde olsam da, yine de havai fişeklere karşıyım. Kutlamalar fişeksiz olsun taraftarıyım. Eminim, son kararım.

Bu arada sürekli park, bahçeden bahis ettim. Belirtmeden geçemeyeceğim enteresan bir durum var. Donetsk, parklar şehri diye biliniyor. Gül ise, şehrin sembolü olarak kabul ediliyor. Hatta, buradaki parklardan birinde (Forged Figures Park) demirden bir gül heykeli de var. Her yer park, bahçe ve tüm o park ve bahçelerde de çeşit çeşit gül ve envai çeşit bir sürü çiçekler mevcut. Belediye hem çim, hem de çiçeklere bakmaya devam ediyor, hatta hiç durmadılar diyebilirim. Takdir etmemek mümkün değil. Dün, otelin önündeki alanda çimler kesiliyordu mesela. Geçen hafta da, yoğun yağış altında bile ihmal edilmemesi gereken önemli bir iş olacak ki, yağmurluğunu giymiş bir belediye görevlisi, güllerin olduğu alandaki toprağı havalandırdı saatlerce. Haberleri takip etmesek, sıradan bir ülkede, sıradan bir gün yaşıyoruz denebilecek kadar normal görüntüler ve olaylar. Demek ki neymiş, iç savaşta, bahçe bakımını da ihmal etmiyormuşuz. Psikolojik olarak yardımı da çok fazla üstelik, her şey yolunda mesajı veriyor. Anlayacağınız, iç savaşta olabiliriz ama çimlerimiz bakımlı, güllerimiz şahane. Haberiniz olsun.

 Gül bahçeleri

 Gül bahçeleri

Forged Figures Park'taki Gül Heykeli

Dipnot: Aaa Ukrayna'da, Donetsk'te iç savaş mı var diyenler için, önceki yazılarım;



18 Haziran 2014 Çarşamba

Nur Bilgin halen Donetsk'ten Bildiriyor

Bu bloğu açtığımda, kim derdi ki, bir gün yaşadığım şehirden, savaş haberleri bildireceğim. Okuyanlar bilir, amacım, yaşadığım çeşitli şehirlerdeki, kültür, tavır, yeme-içme, iklim ve envai çeşit konulardaki türlü farklılıkları kayıt altına alıp, hep beraber, kimi zaman komik, bazen hüzünlü ama çoğu zaman keyifli zaman geçirmekti.

Önceki yazımda belirttiğim (http://www.thelabelfree.blogspot.com/2014/05/nur-bilgin-donetskten-bildiriyor.html), hava alanı saldırısından sonra, protestolar ve hükümet binalarının işgalinin devam etmesine, Slavyansk ve Luhansk gibi, Donetsk'e çok yakın şehirlerde, bombalamaların ve çatışmaların ardı arkası kesilmemesine rağmen, Donetsk genel itibariyle, oldukça sakin diyebiliriz. En azından şehirde çatışmalar olmuyor ve burada yaşayan sivil halk, nispeten normal hayatına devam edebiliyor.

Sükunetin bozulduğu anlardan biri, 12 Haziran akşamı oldu. Saat 22.00 sularında, Donetsk Halk Cumhuriyeti liderlerinden, Denis Pushilin'in aracı, hükümet binası önünde bombalandı. Otelden rahatça duyulan bombalama sonucu (ben oturduğum yerden fırladım ama Erdem pek istifini bozmadı), iki kişi hayatını kaybetti, iki kişi de yaralandı. Bombalama sırasında aracının içinde olmaması dolayısı ile, Denis Pushilin'e herhangi bir şey olmadı. Civardaki bazı binaların, bombalama sonucu, tüm camlarının aşağıya indiğini de eklemek gerekir.




Bu arada, çıkan çatışmalar ve bombalamalar sonucunda, şehre su sağlayan borulardan birinde ciddi hasar olduğu söyleniyor. Bu borular, sadece Donetsk'e su sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda, yakın şehirlere de su sağlıyormuş. Donetsk'in belediye başkanının (eski belediye başkanı. Bu arada, eski yönetimden şehri terk etmeyen tek yetkili olduğu söyleniyor), hem Ukrayna yönetimi, hem de ayrılıkçılarla görüşüp, boruların tamiri için izin istediğini öğrendim. Boruların henüz tamir edilmediği ve şu anda, şehre sadece beş gün boyunca yetecek su kaldığı söyleniyor. Beş günlük su kalması doğru mu emin değilim, zira bilgi kirliliği had safhada (tanıdık geldi mi?). Hep beraber yakın zamanda tamir edilmesini umuyoruz, aksi takdirde, beş gün olmasa da bir ara kesinkes susuz kaldığımızın resmidir.

Dün ise, Luhansk bölgesinde, Metallist isminde bir kasabada, çıkan çatışmalarda, iki gazeteci hayatını kaybetti. Muhabir Igor Kornelyuk ve ses mühendisi Anton Voloshin. Kameramanları onlardan biraz daha uzak olduğu için, hayatını kurtarmayı başarmış. 


Igor Kornelyuk & Anton Voloshin

Bugün, saat 11 sularında, otelin yan caddesinden, ellerinde Rus bayrakları olan ve Donbass (bu bölgenin adı) diye sloganlar atan madenciler geçti. Yaklaşık bin kişilik kalabalık bir grup olduklarını söyleyebilirim. Yürüyerek, Lenin Meydanı'na gidiyorlardı. Hem geçen haftalarda meydana gelen göçükte hayatını kaybeden dokuz madenciyi, daha çok şu sıralarda ülkenin doğu illerinde yaşanan bombalamalar ve çatışmaları protesto edeceklerini öğrendim. Söylenene göre, madenciler, sadece Donetsk değil, çevre illerden de geliyormuş.







Haberler şimdilik böyle, Türkiye'de konu ile ilgili hiçbir haber olmadığının farkındayım. O sebeple iş başa düştü. Farklı gelişmelerde görüşmek üzere..

Konu ile ilgili ilk yazı için tıklayınız; http://www.thelabelfree.blogspot.com/2014/05/nur-bilgin-donetskten-bildiriyor.html

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Nur Bilgin Donetsk'ten bildiriyor...

Takip edenler bilir, Donetsk'te, hükümet binası yaklaşık iki aydır ve savcılık binası da yaklaşık bir aydır "hükümet karşıtı-Rus yanlısı" diye tabir edilen bir takım güçlerin kontrolünde. Geçtiğimiz haftalarda da, Donetsk bağımsızlığını ilan etti. Evet yanlış duymadınız, bir anda Donetsk Cumhuriyeti oluverdi buralar. Geçtiğimiz Pazar günü, Ukrayna'da seçim vardı ve Donetsk'te oy kullanma oranının çok fazla olmadığına dair duyumlar aldık. Malum Donetsk Cumhuriyeti oluverince, Ukrayna seçimlerinde niye oy verilsin şeklinde düşünüldü diye tahmin ediyorum. Ne derece doğru bilmiyorum, bu sadece benim düşüncem.

Ukrayna, geçen Pazar yeni başkanını seçince, yeni başkan, ilk gideceğim yer Donetsk olacak diye bir açıklama yaptı. Üzerinden çok geçmeden, tam olarak ertesi gün, Pazartesi sabahı erken saatlerde, isyancı gruplar, hava alanını işgal ettiler (yeni başkan gelmesin diye mi acaba?). Ukrayna askeri güçleri de, hava alanını geri almak için, helikopterli, tanklı, tüfekli bir girişim başlattı. O sırada, şehir merkezinde, yürüyüşte olan ben, her şeyden bihaber, güzel havanın tadını çıkarıyordum. Meğer, ben dışarıda, umarsızca yürürken, 20-25 km ilerideki hava alanı ve çevresi helikopterlerle bombalanıyor, askerler kontrolü ele geçirmeye çalışıyorlarmış. Olaylar neticesinde, bazı kaynaklara göre 30-35, bazı kaynaklara göre ise 200 civarı kişi hayatını kaybetti. Pazartesi akşamı biraz gergin, biraz belirsizliklerle geçti buradaki herkes için. Hava alanında başlayan operasyonun, şehir merkezindeki işgal edilmiş binalarda da devam edeceği bilgisi ile, gece boyunca telefonların ardı arkası kesilmedi ve biz de Salı günü için, güvenlik sebebiyle, otele taşınmaya karar verdik.

Dün, tüm dükkanlar, bankalar ve okullar kapalı, sokaklar ise bomboştu. Sokakta bulunan tek insan olmak, gerçekten çok tuhaf bir duygu. Herkes evde mi, kaçtı mı, onca insan nereye kayboldu diye düşüncelere kapılıp gidiveriyor insan.

Otelde, haliyle gazeteciler ve haber ajanslarının mensupları var. Gazetecilerin bir çoğu, güvenli olmadığı için dün çıkış yapıp, başka şehirlere gittiler. Yollar ne kadar güvenli hiç bilmiyorum ama, şu anda o yollardan herhangi birine çıkmak istemeyeceğimi çok iyi biliyorum. Otelin ana merkezinden bize, çeşitli konsolosluk ve elçiliklerden (bizim konsolosluktan hiç haber yok, şaşıran??) kendi vatandaşlarına gelen bilgi, neredeyseniz orada kalın, hareket etmeyin. Kısaca önerilen "minimum movement" (yani minumum hareket).

Bugün, sokaklar biraz daha dolu, okullar da açılmış. Düne göre, herkes daha bir rahat diye düşünürken, yaklaşık 11.30-12:00 civarı, yaklaşık iki ila üç yüz kişilik, taşıdıkları bayraklardan Rusya yanlısı olarak anladığımız bir grup, otelin yan caddesinden, sloganlar atarak geçtiler (sanıyorum hükümet binasına yürüdüler). Çoğunluğu gencecik olan bu insanlara, bir şey olmamasını umarak, uzaktan seyrettik yürüyüp gitmelerini.

Şu anda herkes bekleyişte. Tecrübeli muhabir ve gazeteciler, bir kaç güne kadar olayların gidişatının belli olacağını söylüyorlar. Biz de bekliyoruz.

 Donetsk Hava Alanı

  Donetsk Hava Alanı

 Lenin Meydanı

* Fotoğraflar www.independent.co.uk'dan alınmıştır.

Konu ile ilgili ikinci yazı için tıklayınız; http://thelabelfree.blogspot.com/2014/06/nur-bilgin-halen-donetskten-bildiriyor.html

18 Temmuz 2013 Perşembe

Toplumsal Ahlak Anlayışı ve İki Yüzlülük

Canım ülkemde, insana şiddet, kadına şiddet, çocuğa şiddet almış başını gidiyor. Gün geçmiyor ki, bir insan şiddet görmemiş, öldürülmemiş, bir çocuğa veya kadına tecavüz edilmemiş olsun. Bu neyin öfkesidir? Nereye koşuyoruz? Bir de üstüne, sorumluların olması gibi cezalandırılmadığını, üstüne üstlük salıverildiklerini görünce, adalet, hak ve hukuka olan inanç yerle bir olmuyor mu?

Tecavüz edilenler, saçma sapan sebeplerle tecavüzünü hak etmiş (!?), şiddet görenler de, olayın geçtiği yerlerde bulunmakla veya şiddete başvuranı tahrik etmek suçlamasıyla baştan haksız sayılıyorlar (!?). Her şey kocaman bir şaka gibi değil mi? Yüzyıllardır sahip olduğumuz için övündüğümüz, toplumsal ahlak anlayışımızın neresine sığdırabiliyoruz tüm bunları? Konuşmasak, dillendirmesek bile, bu ayıplar içimizde yaralar açmıyor mu? 14 yaşındaki bir çocuk, sırf evden kaçtı ve sigara içiyordu diye tecavüzünü hak etmiş olabilir mi? Bu nasıl bir vicdan?

Adalet herkes içindir. Hak, hukuk isteğe bağlı olamaz. Bugün bizim başımıza bir şey gelse, haklılığımızı savunamaz ve üstüne bir de suçlanıyor olsak ne düşünür, ne hissederiz?

Toplumsal ahlak anlayışımızdaki iki yüzlülük de ayrı bir durum. Metroda el ele tutuşan bir çifte, "Ahlaka aykırı davranmayın" anonsu yapılabiliyor. Bu anonsu ve tutumu protesto etmek için, metroda öpüşme eylemi yapan insanlara da, öpüşmek ahlaka aykırıdır diye saldıran insanlar olabiliyor. Hatta içlerinden bir eylemciyi bıçakla yaralamaya kadar gidiyor bu kuvvetli ve sarsılmaz ahlak anlayışının tezahürü. Ben aynı ahlak anlayışını, bir türlü tecavüz ve şiddet vakalarında göremiyorum maalesef. Toplumsal ahlak anlayışımızı acilen, el ele tutuşmak ve öpüşmek gibi insanlara çok yakışan, sevgi dolu gösterilerden ziyade, tecavüz edilen çocuk, kadın ve şiddet gören insanların seslerinin duyulmasında yardımcı olmaya ve onların haklılığını protesto etmeye davet ediyorum. Öpüşmek ahlaksızlıksa, bir insanın canını almak, şiddet ve tecavüz nasıl sınıflandırılıyor merak ediyorum. Bir bilen varsa açıklasın, ben bu toplumsal ahlak anlayışını artık kavrayamıyorum.





16 Temmuz 2013 Salı

HAYAT 1

Bu sefer yazı benim değil. Bir arkadaşımın, üstelik bloğuma birbirinden güzel fotoğraflarıyla çok emeği geçen Gözde Akkoçlu'nun bir yazısını paylaşıyorum. Bu yazısı, halihazırda blogda kullandığım Gözde'ye ait fotoğrafın da hikayesi...

http://the-absent.blogspot.com/2013/07/h-y-t-1-melekler-evi.html



6 Mayıs 2013 Pazartesi

Blog Fotoğrafı Sorun Sorunsalı

Bloğu ilk açtığımda, kapak fotoğrafı olarak, kendi çektiğim bir fotoğrafı seçtim. Her ne kadar fotoğrafı pek beğensem de, bloğa hiç uymadı, tam oturmadı. Bir müddet o fotoğrafla devam ettim yola. Sonra, Rus etkisi altında kalmış olmalıyım ki, matruşkalardan oluşan bir fotoğraf ile değiştirdim, Montmartre da, bir binanın üzerine çizilmiş kedi fotoğrafımı. Her ne kadar, yazılarım genelde Rusya'da yaşam ile ilgili olsa da, matruşkalar da pek içime sinmedi. Bir türlü olmadı anlayacağınız. Sürekli arayış halindeydim, bir türlü bulamadım aradığımı.

Sonra bir anda aklıma geldi. Her yer düşünce balonumdan çıkan fikirle ışıldadı bir an. Fotoğraflarını ne zamandır pek beğendiğim Gözde Akkoçlu'dan rica ettim bu duruma el atmasını. Var olan fotoğraflara baktık beraberce, bloğun içeriğinden konuştuk, bloğun adında kitlendik kaldık en son. "Thelabelfree" yani "etiketsiz". Yaklaşık bir hafta sonra, şu anda halihazırda kullandığım kapak fotoğrafının da içinde bulunduğu, üç "etiketsiz" fotoğrafla çıkageldi Gözde. Denemeler sonunda, "etiketsiz şarap şişeleri" ni seçtim, en sonunda bulduk birbirimizi. Umarım sizler de beğenirsiniz.

Gözde sadece fotoğraf ile uğraşmıyor, onun da keyifli yazılar yazdığı bir bloğu var. Kendi muhteşem fotoğraflarıyla süslediği harika yazılarını okumanızı öneririm. Teşekkürler Gözde'cim.

http://the-absent.blogspot.com/

 İlk kapak fotoğrafı

 İkinci kapak fotoğrafı

Vee Gözde'nin eseri üçüncü kapak fotoğrafı