Bu aralar yaşam koçu olmak en popüler meslekler arasına girmiş sanırım. Nereye dönsem, bir yaşam koçuna rastlıyorum birkaç zamandır. İşinden bunalan, yaşam koçluğu seminerine gidip, kendini yaşam koçu ilan ediyor. Benim de, bunca yıllık otelcilik kariyerime istinaden, Ekaterinburg'daki tüm cafe ve restaurantların koçu olasım var şu sıra.
Neden mi? Tam bir cafeyi beğeniyorum, buraya gelince rahat rahat kitabımı okurum, ya da buluştuğum arkadaşlarımla güzel güzel sohbet ederim diyorum, ikinci veya üçüncü gidişimde, cafe kendini bozuyor. Aynı şey restaurantlar için de geçerli. Güzel bir restaurant buluyorum, yemekleri düzgün, ortam şık, servis fena değil. Yine ikinci veya üçüncü seferde, restaurant acil bir saçmalama ihtiyacı hissediyor. Bir müzik, zannedersiniz gece kulübündeyiz. Restaurant'ta, karşında oturan kişinin ne söylediğini, duy duya bilirsen. Hele cafe'de durum daha da korkunç. Güpegündüz, kulaklara işkence. Ne konuştuğunuz duyuluyor, ne de huzurla kahvenizi içebiliyorsunuz. Geçen gün dayanamadım ve garsondan, müziği değiştirmesini ya da en azından sesi azaltmasını rica ettim. Cevap ise, müzikten de beterdi; "Müdür böyle istiyor, maalesef değiştiremeyiz". Bu müdür nerede yaşıyor Allah aşkına? Delirmiş olmalı!
Servis sektöründe olanlar bilirler, misafir her zaman (aslında çoğu zaman) haklıdır. Gerçekten haksız olduğunu düşünüyorsanız bile, bunu asla yüzüne karşı söylemezsiniz. Hele misafirin, herhangi bir şikayetine karşılık, benim yukarıda aldığım cevap ise tamamen kabul edilemez. Bu tarz işletmelerde, sürekli misafirlerin verdikleri yorumlar, muhakkak göz önüne alınmalıdır. Aksi taktirde, işletme, sürekli misafirlerini yavaş yavaş kaybeder. Buna keza, cafe ve restaurantlarda, back ground müzik tercih edilmesi esastır. Bazı restaurantlar, özel programlar ve hatta canlı müzik de yapabilirler tabii ama bunu bilir, ona göre gidersiniz. Durduk yere ve hatta güpegündüz kulüp havası neyin kafasıdır acaba? Bir ben mi biliyorum bunları? Hey tüm işletmeler, neyiniz var? Müşterilerinizi dinlemeniz gerekiyor diye haykırasım var.
Bugün yine aynı cafe, yine aynı çılgın müzik. Gündüz vakti, insanlar cafeye, yüksek desibelli, dum tıs dum tıs şeklinden ibaret müziği dinlemeye gider mi? Ekaterinburg'da gider sanıyorlar muhtemelen, başka bir açıklaması olamaz. Aman Allahım yoksa bir kültür çatışması içinde miyim? İyi de, nasıl bir kültür bu böyle? Arkadaşımın ne söylediğini ancak ikinci tekrarlarda anladım. Bir kısmını da halen anlayabilmiş değilim. Utancımdan üçüncü kere soramadım.
Uzun lafın kısası, bu aralar Rusya, müzik ve ben anlaşamıyoruz. Ziyadesiyle şikayetçiyim. Tek derdin bu olsun diyeceksiniz, haklısınız. İnsan kendine dert aranıyor işte.
Bugün yine aynı cafe, yine aynı çılgın müzik. Gündüz vakti, insanlar cafeye, yüksek desibelli, dum tıs dum tıs şeklinden ibaret müziği dinlemeye gider mi? Ekaterinburg'da gider sanıyorlar muhtemelen, başka bir açıklaması olamaz. Aman Allahım yoksa bir kültür çatışması içinde miyim? İyi de, nasıl bir kültür bu böyle? Arkadaşımın ne söylediğini ancak ikinci tekrarlarda anladım. Bir kısmını da halen anlayabilmiş değilim. Utancımdan üçüncü kere soramadım.
Uzun lafın kısası, bu aralar Rusya, müzik ve ben anlaşamıyoruz. Ziyadesiyle şikayetçiyim. Tek derdin bu olsun diyeceksiniz, haklısınız. İnsan kendine dert aranıyor işte.
kuaforden saci aluminyum kagitlarla kapli bir kadinin PR ofisine dalip biktim ayni muziklerden deliricem degistirin diye bagirmasi aklima geldi :)))))
YanıtlaSilCicim üstelik o sıralar, İsviçre Alplerinin bağrından kopan müzikler çalıyorduk otelde, hatırlarsın :))) Malum hepsi birbirine benzeyen yakarışlarla dolu olduğu için, herkes deliyordu, ne günler :))
Sil