21 Nisan 2012 Cumartesi

Dost Kazığına Karşı Hayatta Kalma Kılavuzu, III

Madde 14 - İyi ve adil bir rekabet, kaliteyi getirir. Ancak sizinle rekabet içine girmiş, kıyaslamayı bir adet haline getirmiş bir arkadaş, hayatınıza kalite getirmeyeceği gibi, seviyeyi çok aşağılara çeker. Yapılan her iş, sahip olunan herşey, kurulan tüm arkadaşlıklar, kısacası tüm hayatınız için sizinle rekabete girmiş birinden ne yarar görebilirsiniz ki?  Hayatınızın bir yarışa dönmesi sonucunda, siz yarışmıyor olsanız bile, rekabetçi dostunuz asla durmayacak, hep kazanmak isteyecektir. Bu durum onun iliklerine işlemiştir. Kendine göre yarışı kaybettiğini düşündüğü anlarda da, mecburen hakkınızda atıp tutacaktır, kendini engellemesi mümkün değil. Zaten engellemek şöyle dursun, aksine ateşli bir karalama politikasına başlayacaktır. Dostluklar birbirini desteklemek üzere kurulmalıdır, rekabet etmek üzerine değil. Bu zatı, rekabetiyle baş başa bırakmak, herkes için en hayırlısı olacaktır.

Madde 15 - İçten pazarlıklı insanlar, en tehlikeli tiplerden biridir. Sinsi, çıkarcı, ikiyüzlü olup, iyi görünüp kötülük yaparlar. En iyi oyuncu oscarını kazanacak kadar iyi rol yaparlar. Niyetleri gizlidir, asla tahmin yürütemezsiniz. Nasıl davranacakları ve ne yapacakları tamamen kendi çıkarları doğrultusunda şekillenir. Arkadaşınızın içten pazarlıklı biri olduğunu anladığınız anda, bu ilişkiyi noktalandırmak, çok yerinde bir davranış olacaktır. Zararın neresinden dönülürse kardır.

Her şeye rağmen, insan, karşısındakine güvenme eğilimindedir. Kendini korumaktansa, güvenmeyi ve inanmayı tercih eder. Aslına bakarsak, dost kazıkları değil midir, gerçek dostluklara, daha bir önem ve değer verdiren? En nihayetinde, kötülük var olmasaydı, iyiliğin, iyilik olduğunu nereden bilecektik? Yine de, bazı dostluklara çok uzun zaman verip, karşılığında enteresan kazıklar yemek yerine, yukarıdaki maddelere bir göz atıp, kaçınılmaz olandan korunmak mümkün sanırım. Üstelik herkes, kendine göre yeni maddeler ekleyebilir. Sadece görmeyi bilmek lazım.

Dost kazığı sonrasına gelirsek, genelde burada biraz karışır durumlar. Tavsiyem, kendinizi yıpratmayın ve olanlar sebebiyle kendinizi kör olmak, aptallık ve saflık ile suçlamayın. Her kazık, onu atanın sorumluluğundadır. Sonuçta, siz kötü birşey yapmadınız. Sadece kötü bir duruma maruz kaldınız, ki bunu da yaratan siz değilsiniz. Kazığına göre, şaşkınlık ve şok durumu uzun sürebilir. En büyük ironi, bu durumu, sizi dinleyen ve samimi anlayış gösteren, gerçek dostlarınızla beraber atlatacak olmanızdır.

Bazı kişiler, yüzleşmek isterler kazık sahibiyle. Yüz yüze, ihanetinin farkında olduğunu bildirip, yapılanların nedenlerini öğrenmek isterler. Bana göre, yapılacak en doğru davranış, o kişiye karşı kayıtsız kalmaktır. Hiç birşey paylaşılmamış, hiç arkadaş olunmamış, yoldan geçen tanımadığımız bir insandan farklı bir değeri yokmuş, hatta hiç var olmamış gibi davranmak. Siz ne yaparsanız yapın, onun arkanızdan konuşmasına ve türlü çirkinliklerine engel olamazsınız. Sizi de çirkinleşmeye itebilirler, zorlamayın. Tüm saçmalıkları arkanızda bırakarak uzaklaşın, uzaklaşabildiğiniz kadar. Sizinle beraber kalanlar ile yolunuza devam edin.

Dünya döndükçe, bu kazık atma meselesi de devam edecek. Belki yanlış seçimlerimizden, hiç bir zaman ders alamayacağız ve farklı yanlış seçimlerimiz ile, daha değişik zararlar görmeye devam edeceğiz. Ama yine de, arkadaşlık ve dostluklardan hiç vazgeçmeyeceğiz. Dostlar, kendi seçtiğimiz kardeşlerimizdir diye bir söz vardır, bilirsiniz. Önemlidirler hayatımızda ve genelde tam merkezde yer alırlar. Onlarsız bir hayat düşünemiyorum. Şanslıyım, çok yakın dostlarım var. Onlar kendilerini bilirler ve bu yazıyı okuduklarında, hepsi, bu satırlarda kendilerinden bahsettiğimden emin olacaklar. İşte o kendinden emin tüm dostlarımı, sevgiyle kucaklıyorum, hepinizi çok seviyorum. Her biriniz, benim için, ayrı ayrı çok kıymetli ve değerlisiniz. Hayatı sizinle beraber paylaştığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Beni ben yapmada, sayısız katkıları olan hepinize içtenlikle teşekkür ederim.

Üç bölümlük bu yazıyı, bir seyahatimiz esnasında, çok sevdiğim bir dostum Gamze'nin, çok sevdiğim diğer bir dostum Hacer'e söylediği, özlü sözüyle bitirmek istiyorum " Dost her zaman konfirme etmez".

http://thelabelfree.blogspot.com/2012/04/dost-kazgna-kars-hayatta-kalma-klavuzu.html - I.bölüm
http://thelabelfree.blogspot.com/2012/04/dost-kazgna-kars-hayatta-kalma-klavuzu_20.html - II.bölüm

20 Nisan 2012 Cuma

Dost Kazığına Karşı Hayatta Kalma Kılavuzu, II

Madde 5 - Dünya kimsenin etrafında dönmez. Kimse hayatın ve dünyanın merkezi değildir. Bazı insanlar için durum bu değil, bilirsiniz. Bencil ve benmerkezcidirler. Onlar, varsa yoksa kendi benlikleri, kendi istekleri, kendi doğruları, kendi arzuları, kendi hayatları ve kendi çıkarları için uğraşırlar. Diğer hiç kimse umurlarında değildir. Belki çok iyi rol yapabilirler ama aslen hiç kimseyi umursamazlar. Başkasını düşünmeyi bırakın, herhangi bir çıkarına ters gelen, kim olursa olsun, en kısa zamanda vurmasıyla ünlüdür bu tip. Er veya geç, hiç beklenmeyen bir anda, haberiniz olmadan. Kendinizi kandırmayın, o insandan koşarak uzaklaşın. Bencillere de bir haberim var, koca kainatta küçücük bir noktasınız sadece. Evrenin merkezi falan değilsiniz, kendinize gelin.

Madde 6 - Mutluluklar paylaştıkça çoğalır, üzüntüler ise paylaştıkça azalır. Her ikisini de paylaşmayı bilmeyen insandan yarar beklemeyin derim. Üstelik, siz paylaşabiliyor olduğunuz için, o kişiyi rahatsız edersiniz. Sonunda, o insan, azıcık mutluluğu ve bol üzüntüsü ile kimbilir nelere sebep olur. Bilmek istiyor muyuz? Hayır teşekkürler.

Madde 7 - Sizden başka gerçek arkadaşı olmayan insanlar da problem eğilimlidir. Etrafta sadece siz olduğunuz için, tüm ilgisini size verir, beklentileri kuvvetlidir, başka arkadaş ve dostlarınıza ise tahammülü yoktur. Onsuz yapılan her plan, onu içten içe çıldırtır. Size bağımlıdır, sizde de bağımlılık yaratmak ister. Atalarımız ne demiş, çok muhabbet, tez ayrılık getirir. Başka arkadaşı olmaması, aynı zamanda demektir ki, başka insanlar ilişki kurmayı denemiş, ilgili kazıklarını yeyip, ortamdan hızla uzaklaşmışlar. Belli ki geriye sadece siz kalmışsınız. Neden halen orada duruyorsunuz?

Madde 8 - Yalan söylemek, çok fazla plan ve enerji gerektirir. Bir yalanı, muhakkak başka yalanlarla örtmek, sonra da onların hepsini hatırlayıp, aynı yalanları tekrar tekrar söyleyebilmek, herkesin harcı değildir. Bir arkadaşınız, farklı konularda, rahatça yalan söyleyebiliyorsa, bir gün, sizin hakkınızda da, tüm dünyaya yalanlar söyleyebilecek olması kadar, kaçınılmaz başka bir durum yoktur. Bu sadece an meselesidir. Kendinizi ayrıcalıklı sanmayın, yanılırsınız.

Madde 9 - Samimiyetsizlik kolay anlaşılmaz. Biraz görmüş geçirmiş olmak, biraz şans, biraz da dikkat lazım. Samimiyetsizliği sezdiğiniz an, koşarak kaçacağınız anlardan biridir. Uzatmayın, sonuç maalesef kaçınılmazdır.

Madde 10 - Dostluklar ve yakın arkadaşlıklar, zamanla, yıllar içinde gelişir. Öyle bir anda, canım cicim, kuzu sarması olunması tehlike arz edebilir. Her zaman olmasa da, gereksizce çabuk kuruluveren dostluklara, belli bir şüpheyle yaklaşmak, sonradan yenilebilecek lüzumsuz kazıklara karşı, önemli bir tedbir olacaktır. Zira böyle tipler, geldikleri hızla ve genelde muhteşem bir kazıkla çekip giderler.

Madde 11 - Bir insanda acıma, merhamet ve şefkat duygusu yeterince gelişmemiş ve siz bu insanla, bir şekilde arkadaş olmuşsanız, aman, çok dikkatli olun derim. Dünyadaki en büyük sorunlardan biri, merhamet eksikliği değil mi zaten? Merhametsiz ve acımasız bir insan, sizin ile empati kuramayacağı gibi, zamanı gelince bu iyi duyguların yoksunluğu ile yapabilecekleri kötülüğün, bir sınırı da yoktur.

Madde 12 - Sürekli, buldukları her fırsatta, gerekli gereksiz, kendilerini öven, kendilerine aşık tipler vardır. Olur olmaz yerlerde, laf arasına, hemen kendilerinin ne kadar iyi, uyumlu, başarılı ve harika olduklarını sıkıştırıverirler. Aslında öyle olmadıklarını gizlemek için de, gerekirse sizi kötülemekten ve sizi beceriksiz göstermekten asla geri durmayacaklardır. Rica ederim, herhangi bir konuda, nasıl ondan daha iyi olabilirsiniz ki? Bu mümkün değil! Bu arkadaşlara da bir haberim var. Kendinizi övmeyi, açılan her konuda, ustaca araya sıkıştırdığınızı zannediyorsunuz ya, hiç zahmet etmeyin, rahat olun, biz her şeyin farkındayız. Sizi bozmuyor, susuyorsak, edebimizden kaynaklanıyor.

Madde 13 - Kibirli insanlar, kendilerinden başka herkesi farklı görüp, küçümser ve ötekileştirirler. Kibirleri sık sık, mantığın önüne geçer. Her konuda haklı, her konuda bilgili ve her konuda ustadırlar. Gösteriş yapmaya bayılırlar. Cahilce, kendilerinden çok emindirler. Bu insanlarla baş etmeye ne lüzum var, başınızdan savın gitsin. Uğraşmaya değmez, onlar zaten gaflet içinde, kibirlerinden asla ödün vermeyeceklerdir.

19 Nisan 2012 Perşembe

Dost Kazığına Karşı Hayatta Kalma Kılavuzu, I

Ne zamandır "dost kazığı" ile ilgili gözlemlerimi yazmak istiyordum. Bugüne kısmetmiş. Konu biraz ağır olunca malum, yazı, üç bölüm halinde, arkası yarın şeklini alıverdi. Sindire sindire, her güne bir bölüm. Hiçbir zaman, hiç birimizin, dost kazığına maruz kalmamamızı ümit ederek, keyifli okumalar diliyorum.

Hepimizin hayatında dostum, yakın arkadaşım ve arkadaşım diye sınıflandırdığımız insanlar mevcut. Bu insanlar ile öyle veya böyle çeşitli etkileşimlerde bulunuyoruz. Yakın arkadaş ve dostlarımız ile en mahrem yaşadıklarımızı ve önemli sırlarımızı bile paylaşıyoruz. Buraya kadar bir sıkıntı yok. Sıkıntı, bu etkileşimlerden sonra başlıyor zaten. Bazı hastalıklı insanlar, gerek hırs, gerek kıskançlık, gerek para, gerek sosyal statü, gerekse başarı adına, bu etkileşimlere, çeşitli yalanlar ve dolanlar ekleyerek, kendi lehlerine, dolayısıyla sizin aleyhinize kullanıp, zarar verme konusunda sınır tanımayabiliyorlar. Bu yaklaşımlar, dost ve en yakın arkadaşlarınızdan kaynaklanıyorsa, bu duruma da kısaca "dost kazığı" deniyor.

Dost kazığı yemeyen yoktur sanırım. İhanet, dosttan gelince, yaralar daha büyük oluyor haliyle, iyileşmek için, çok daha uzun zaman gerekiyor. Geceleri uyumadan önceki hesaplaşma, günlerce hatta bazen aylarca bitmiyor. İçinde bulunduğun naiflik ve aptallık için kendini suçlamak ve üzerine gelen olayları nasıl göremediğini anlamaya çalışmak arasında, bir ileri beş geri gidip duruyorsun. En güzeli, dost kazığından korunmak, ama nasıl? İşte karşınızda, yılların birikimi, 15 maddelik dost kazığına karşı hayatta kalma kılavuzu;

Madde 1 - Dostum veya yakın arkadaşım dediğiniz kişi, diğer yakın arkadaşları ve dostlarının arkasından atıp tutuyor, rahatça onlar hakkında kötü konuşuyor ve sonra da, o kişiler ile arasına mesafe koymak şöyle dursun, hiç birşey olmamış gibi, ilişkisine kaldığı yerden devam edebiliyorsa, burada ciddi bir sorun var demektir. Bugün başka arkadaşının arkasından atıp tutan, yarın sizin arkanızdan da aynı rahatlıkla konuşacak ve muhtemelen, söylediklerinin büyük çoğunluğu da tamamen yalandan ibaret olacaktır. Çok sevdiğim, yakın bir dostum olan Selin'in çok sevdiğim sözünü burada kullanmak isterim. Bu gibi insanlardan dinlen dinlen kaç.

Madde 2 - Lüzumsuz ve aşırı alıngan insanlar da, genel itibariyle rahatsız tiplerdir. Günün birinde, öyle saçma sapan bir şeye alınırlar, inanamaz, şaşırıp kalırsınız. Hiç gerek yokken, bir de, kendinizi savunma durumuna geçmeniz gerekir. Alıngan arkadaşınız ise, hiç gerçekleşmemiş bir olayı, üstelik konunun üzerine bin katarak, çevrenize çoktan anlatmaya başlamıştır bile. Yaşanmamış bir olay için, etrafınızdan tepki almaya başladığınız an, artık herşey için çok geç kalınmıştır. En güzeli, en baştan aşırı alıngan insanlar ile ilgili mesafeyi korumaktır.

Madde 3 - Aşırı kıskançlık. Kıskançlık başlı başına bir hastalık zaten, aşırısı ise iyice çekilmez. Kıskanç bir insanın, kendine neyi dert edip, kıskanacağını asla bilemezsiniz. Ailenizi, hayatınızı, eşinizi, sevgilinizi, arkadaşlarınızı, evinizi, işinizi, ofisinizi, mevkinizi, sosyal statünüzü, saçınızı, elbisenizi, çantanızı, küpenizi, yüzüğünüzü, kısacası herşeyi kıskanabilirler. Aşırı kıskançlık sonucu da, sizin olan bazı şeylerin, artık kendilerinin olmasını isteyebilirler ve bunun için yapmayacakları çirkinlik, söylemeyecekleri yalan da yoktur. Aşırı kıskanç insanlardan uzak durun.

Madde 4 - Hepimiz insanız. İnsanoğlu hata yapar, hiç birimiz mükemmel değiliz. Dost dediğin insan, var olan açıkları kapatır, hataları örter. Bunları yemeyip içmeyip, yüzüne vurmak için zaman kollamaz. Utangaç bir samimiyetle, sana bildiği ve inandığı kadarıyla, herşeyin doğrusunu anlatmaya çalışır. Bazı dost dediğimiz insanlar, bu hata ve açıkları fırsat bilip, onları daha sonra, uygun şekilde kullanılmak üzere, kurnaz bir tilki gibi, biriktirir, biriktirir ve biriktirirler. İşte yine Selin'in muhteşem sözü, bu insanlardan da, dinlen dinlen kaç. Aksi taktirde, günün birinde, en korunmasız anında, bir zamanlar yapmış olduğun kendi hatan ile, sırtından vurulman sadece bir an meselesidir.

11 Nisan 2012 Çarşamba

Çay İçer Miydiniz?

Ruslar için çay çok önemli. Üç öğünde de bol bol tüketiliyor. Marketlerde, o kadar çok çeşit var ki, beyaz çay, yeşil çay, böğürtlenli, limonlu, kırmızı meyveli, ahududulu, portakallı, yaseminli, naneli, elmalı ve kim bilir daha neler. Bazılarının ismini bile bilmiyorum. Alışveriş merkezlerinde, özel çay köşeleri var. Markete girmeye de gerek yok. İstediğiniz çeşitten, arzu ettiğiniz kadar alabiliyorsunuz. Önleri genelde kalabalık. Çay almak için, kuyrukta bekleyen insanlar görmek, alışılmadık bir durum değil. Tam olarak bizim gibi olmasa da, onlar da çaylarını demliyorlar. En çok siyah ve yeşil çay tüketiliyor. Yeşilin de siyahın da, ayrı ayrı bir sürü çeşidi var. Kısacası, çeşit çeşit ve her zevke hitap eden bol seçenekler mevcut. Benim favorim vanilyalı çay. Hoş, yumuşak bir vanilya kokusu ve güzel bir tadı var. Bu yazıyı yazarken, iki bardak vanilyalı çayımı içtiğimi ayrıca belirtmek isterim.

Malum çayın anavatanı Çin. Ruslar, 1600'lü yıllarda, Çin Konsolosu, Çar Alexis'e bir ziyareti sırasında sununca, tanışmışlar çay ile. Çin ile ticaret başlayınca, en önemli alımlardan biri oluvermiş. O yıllarda, Çin'den Rusya'ya, tam 16 ay süren, bu zorlu yolculuğun maliyetinin yüksek olması sebebiyle, önceleri sadece zenginler tarafından tüketilebiliyormuş. Çayın, Çin ve Rusya arasındaki bu yolculuğu, "Tea Road" (Çay Yolu) adı verilen ve Güneybatı Çin'in İpek Yolu olarak da kabul edilen efsanevi bir ticaret yolunda gerçekleşiyormuş. 1700'lü yılların sonuna doğru, alımların çoğaltılmasıyla, herkes için ulaşılabilir olabilmiş nihayet. Malum hava çok soğuk, bir anda, vazgeçilmez içecekler arasında haklı yerini almış.

Öğrendiğim kadarıyla, semaver, kültürlerinde önemli bir yer tutuyor. Günümüzde ise cafelerde, özel seramik demlikler ile, 3-5 dakikada demlenen çaylar geliyor masanıza.  Bizde de olduğu üzere, poşet olanlar pek makbul değil. Rusça yazılışı farklı olsa da "чай", okunuşu aynı Türkçe'deki gibi, "çay". Aslını sorarsanız, haliyle, Çin kökenli bir sözcük, "çai".

Ruslar her öğünde çay içiyor demiştim ya, çaylarını hem yemek sonrası hem de yemek ile beraber içiyorlar. Yemeğin yanında, bizim tercih ettiğimiz üzere, soğuk içecekler yerine, onlar çay veya kahve tercih ediyorlar. Hazmı kolaylaştırdığına inanıyorlarmış. Hadi buraya kadar anlayabilirim. Farklı bir kültür ve farklı adetleri olabilir. Ancak birkaç zamandır, kendi gözlerimle gördüğüm üzere, yemeğin yanında "milk shake" içmeleri gerçekten çok tuhaf. Geçen hafta gittiğim bir cafede, bir kadının, sushi ile beraber kocaman bir bardak, çikolatalı "milk shake" içmesine tanıklık ettim esefle. Güzelim sushi'ye pek yazık oldu kanaatindeyim. Kendi kendime, yok artık daha neler diye söylenirken, aynı anda, üstelik tam da yan masamda oturan bir Rus aile, salataları ile beraber, birer tane kocaman çilekli "milk shake" içmesinler mi? Olacak şey değil. "Milk shake" tarihçesini sormayın rica ederim, yok öyle bir tarihçeleri. Kim bilir bu tuhaf adeti ne ara geliştirdiler. Son derece yaygın olduğu aşikar ve bir o kadar da enteresan.

Şimdiye kadar gittiğim hiçbir ülkede, sushi ya da salatanın yanında "milk shake" içen görmemiştim. Bu bir ilk. Japon restaurantlarında, "milk shake" bulunduğundan bile çok ciddi şüphelerim var. İnsan her şeye alışıyor malum, buna da şaşırmayacağım, normal olarak karşılayacağım bir dönem gelecektir sanırım. Şimdilik şaşkınım ve yemek ile "milk shake" e karşıyım.




9 Nisan 2012 Pazartesi

Rusça Öğrenmek, Deveye Hendek Atlatmaya Karşı

Bambaşka harflerden oluşan bir alfabe. Tanıdığını zannettiğin, kırk yıllık harflerin yüzde doksanı ise, ihanet vaziyetindeler. Örneğin; "B" harfi "V", "H" harfi "N", "P" harfi "R", "R" harfi de "G", şeklinde okunuyor. "F" ve "Z" sesi çıkaran harfleri görseniz tanıyamazsınız, ben zor alıştım. Alfabede yeri olan, harflerin arkasına yazılan, ilgili harfi yumuşatıp okunmamasına (Madem okunmayacak neden yazıyorsun? Hadi yazdın, niye arkasına başka bir harf ekliyorsun? Okunmayacak bir harf için gereksiz enerji, bildiğin israf!) ya da daha sert bir şekilde ifade edilmesine yarayan, "b" ve "klavyemde haliyle yer almayan kuyruklu b" harflerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Korkmayın her harfi saymaya, kalkışmayacağım. Sadece, işe ne kadar baştan başlamak gerektiğini, gözler önüne sermek istedim.

Alfabeyi öğrendim zannediyor ama sadece zannettiğin ile kala kalıyorsun. Her okuma çalışmasında, unutulan, bu da neyin nesiydi acaba diye hayıflanılan, en az bir harf pat diye çıkıveriyor. Okumaya çabalarken, görmeniz lazım. Heceleme bile değil, her harf, teker teker algılanıp, bir önceki algılanan harfin yanına getirilip, sonra hepsi birleştirilip, zar zor okunabiliyor şu sıra. Tut ki okundu, okuduğumuzu anladık mı? Tabii ki hayır. Tüm bunlara rağmen, bir kelimeyi okuya bilince, bir mutluluk ifadesi oluşuyor ki sormayın. Görenler, Rus Dili ve Edebiyatını birincilikle bitirdim sanırlar. Bazı sözcükleri şu anki bilgilerle, okumak imkansız olabiliyor. Erdem, sanırım çaresizlikten, kelimenin başlangıcından sonunun ne olacağını tahmin etme gibi bir özellik, geliştirdi. Bir tür yeni içgüdü. Bugün okuduğu bir kelimeye uzun uzun bakıp, başı tamam da, kelimenin son kısmını okumuş olman imkansız dediğimde, bu özelliğini kullandığını itiraf etti.

Zorluklar bu kadarla da bitmiyor elbet, her isim için, "maskulen" ve "feminen" durumlar giriyor hemen devreye. A tabii bir de "nötr" olanlar var, eksik olmasın. Hadi bunları da öğrendin, bitti mi? Bitmez, cümle kurarken, hangi kelimenin "maskulen", "feminen" veya "nötr" olduğunu bilip, hepsine farklı takılar eklemek zorundasın. Üstelik her dilin olmazsa olmazı, bir de, kural dışı olanlar var. Malum onları sorgulamak, mantık ile çözmek, bilince sığınmak, mümkün değil. Ezberlenecek, işte o kadar! Ayrıca ismin hallerini, durumlara göre sözcüklerin değişmelerini, şahıs zamirlerini ve edatları da unutmamak lazım. Zamanlara henüz gelmedik, gelince ne olacağını şimdiden iliklerimde hissediyorum.

Derslerde, kısacık bir an için, tamam, çözdüm ben bunu diye, müthiş bir güven içinde sevinirken, bir sonraki anda, hiç beklenmeyen bambaşka bir zorluk, duvar gibi çıkıveriyor karşına. Deveye hendek atlatsak daha kolay. Sadece bir saniye önce hissedilen, çok az bir süre sonra, şakır şakır Rusça konuşacağına dair duyulan o güven hissi, bir anda nasıl pıs diye sönüveriyor, bir bilseniz. Kısaca Rusça şu sıralar benim için, bol sürprizli, cesaret kırıcı ve hayal kırıklıkları ile dolu bir dil diyebiliriz.

Sanılmasın ki yenildim. Aksine her gün, hırsla çalışıyorum. Ben, bu Rusça'yı konuşacağım, görürsünüz. Şimdilik; "Paka paka", nam-ı diğer bildiğimiz "Bye bye"...

2 Nisan 2012 Pazartesi

Bu Ülkede Yoğurt Yok Yahu

Yoğurt'un, hayatınızdaki yerini hiç düşünmediğinize, hatta bazılarınızın, bu satırları okurken içinizden "ne saçma" diyebileceğinizin bile farkındayım. Oysa, o kadar önemli, o kadar kıymetli bembeyaz bir varlık ki o. Kahvaltıda taze meyvelerle tüketilebilen, öğle ve akşam yemeklerinin baş tacı, bazen pilav, bazen makarna ile beraber, bazen de iskender kebaba eşlik eden, sadece bir kase öylesine yalnız başına yenebilen, hiç olmadı ayranı yada cacığı yapılan şahane beyazlardan biri. Herkesin buzdolabında bulunur, Türk insanının olmazsa olmazlarından biri.

Burada yok. Gitmediğim market, sormadığım insan kalmadı. Sade yoğurt yok. Envai çeşit meyvelisi mevcut. Üstelik kefir bile buldum ararken ama kendisi yok. Bir ara, bir arkadaşım kendine güvenle, var, olmaz mı dedi? Bir hevesle tekrar markete koştum. Malum kiril alfabesi, gözümden kaçıyor herhalde diye düşünerek, ilgili rafta tam olarak 10 dakika geçirdim bir aşağı bir yukarı. Meğer kastettiği probiyotik yoğurtmuş, hani şu yararlı bakteriler eklenip, hazmı kolaylaştıran, minicik ve ufak kutularda olanlardan. Hay bin kunduz!

Herşey tamam da, yoğurdun olmayışı insanın tadını biraz kaçırıyor. Hele benim gibi üç öğün yoğurt tüketen bir insan için, gerçekten zorlayıcı koşullar.  Bir kaçınızın evinde, geçen hafta aldığınız ve bir şekilde tüketilmediği için buzdolabının bir köşesinde, bozulmaya yüz tutmuş bir kase olabilir. Yazık, insan bu günlerin geleceğini düşünemiyor, siz de bir gün bu durumda kalabilirsiniz. Şimdiden değerini bilin, tüketin, bozulmasın, benden söylemesi.

Hayır anlamadığım, neredeyse tüm markaların, onlarca çeşit meyveli yoğurdu varken, içerinden biri de,  hiç, dur ben bunun sadesini de göndereyim şunlara dememiş mi yani? Türkiye'de kırk yılda bir aldığım meyveli yoğurtlar, şu anda market listesinin en üzerindeki haklı yerin sahibi. Her gün muhakkak bir kutu tüketiliyor ama nafile, benim aklım meyvelisinde değil. Şu anda tüm yoğurt üreticilerini göreve davet ediyorum. Rusya gibi büyük bir pazara nasıl girmediniz yıllardır? Birinizden biri öncü olsun artık, en azından Ekaterinburg'da bir alıcı kitleniz var. Buradan da yayılır diğer şehirlere. Kulak verin bu sese...