Saint Petersburg, 1703'te, bizim bildiğimiz adıyla Büyük Petro (Peter the Great) tarafından, Avrupa şehirleri örnek alınarak, 42 adadan oluşan, bir bataklık üzerine kurulmuş. Tarih boyunca üç farklı isim almış. Kuruluşundan 1914'e kadar Saint Petersburg, 1914 Rus İç Savaşı ile beraber Petrograd, 1924'te Sovyetler Birliği döneminde, Lenin'in ölmesi sonucunda, onu anmak için Leningrad ve nihayet, 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla, tekrar orijinal adına kavuşarak Saint Petersburg olmuş.
Neva Nehri, şehrin içinden geçiyor. Bu sayede, kanallar şehri denebilir Saint Petersburg'a. Zaten şehir, Kuzey'in Venediği şeklinde anılıyor. Aslında sadece kanallar şehri demek, haksızlık olur. Kanallar, köprüler, müzeler, kathedraller, saraylar ve parklar şehri şeklinde geliştirebiliriz bu tanımlamayı. Rusların, klasik yuvarlak soğan şekilli kubbeleri görünmese, rahatlıkla bir Avrupa şehrine benzetilebilir ilk bakışta. Şehir merkezinde, hiç yüksek bina görmedim. Eski yapılar korunmuş ve sanırım, yüksek katlı binalara izin verilmiyor. Şu anda kaldığım ev, malum kanallardan birinin üzerinde bulunuyor ve yaklaşık 100 yaşındaymış. İki sabahtır, ömür uzatıcı, şahane bir manzara ile uyanıyorum.
Dün, öğlene kadar evdeydik. Öğleden sonra, adalardan birinin üzerinde bulunan, Peter ve Paul Kalesi'ne gittik. Tüm öğleden sonrayı burada geçirdik. Kale, aynı zamanda şehrin ilk yapısı. İsveç ordu ve donanmasına karşı, savunma amacıyla kurulmaya başlanmış. Kale tamamlanmadan, İsveç yenilmiş. Böylece kale, hapishane ve farklı askeri amaçlar için kullanılmış. Hapishane, Büyük Petro'nun oğlu Alexei, Dostoyevski, Gorki ve Lenin'in kardeşi Alexander gibi ünlü mahkumları ağırlamış. Hapishanenin, ceza hücresi de dahil olmak uzere, tüm hücrelerini gezdik. Bazı hücreler aslına uygun dekore edilmiş. Siyasi tutukluların haberleşmelerini engellemek için yapılan özel ses geçirmez izolasyonları da, bazı duvarları katman katman sökerek sergilemişler.
Kalenin içinde bulunan, Saint Peter & Paul Kathedrali, dünyadaki en yüksek Ortodoks çan kulesine sahip. Bu sebeple, kathedral bazen, dünyanın en yüksek Ortodoks Kilisesi olarak adlandırılıyormuş. Çan Kulesinin en tepesinde, elinde haç tutan bir melek var. Bu melek, Saint Petersburg'un sembolü olarak anılıyor. Kathedral, Büyük Petro itibariyle, neredeyse tüm Çar ve Çariçelerin mezarlarına da ev sahipliği yapıyor. Ekaterinburg'a ismini veren, Büyük Petro'nun eşi I. Katherina'nın da mezarı burada. Aynı Katherina'yı, biz daha çok, Prut Savaşı ve savaş esnasında Baltacı Mehmed Paşa ile özel görüşmesi sonucunda, Rus ordularını yok olmaktan kurtarması ile tanırız.
Kalede ayrıca, Uzay Müzesi ile İşkence Müzesi de var. Uzay müzesinde, uzaya ilk çıkan insan olan, Yuri Gagarin'in uzay mekiğinden parçalar, uzay kapsülü, çeşitli bilim adamlarının çalışmaları, astront kıyafetleri ve uzayda yenilmek üzere hazırlanan yemekleri görmek de mümkün. İşkence müzesi de gerçekten, bir insanın başka bir insana neler yapabileceğinin sınırlarını zorlayan, alet ve edavatlar ile doluydu.
Kalenin bulunduğu adayı terk ederken, yol üzerinde, bir denizaltı gördük. Ziyarete açık olması sebebiyle, Erdem, Atakan ve Cağla bu fırsatı kaçırmayıp, hemen keşif ziyaretinde bulundular. Bir hayli küçük ve sıkışık kapılardan geçip, tüm denizaltıyı gezmişler. Personelin yatakları, torpillerin üzerindeymiş. Anlattıklarına göre, denizaltının periskopundan karşıda bulunan kiliseye bakmışlar. Biz bu esnada, Gamze ile yeryüzünde, ferah ferah, kahve eşliğinde deniz sefası yaptık.
Saint Petersburg, gerçekten çok güzel ve gezilip görülmesi gereken yerleri bol bir şehir. Bugün şehrin keyfini çıkarmaya devam edeceğimiz zamanı dört gözle bekliyorum.
Neva Nehri, şehrin içinden geçiyor. Bu sayede, kanallar şehri denebilir Saint Petersburg'a. Zaten şehir, Kuzey'in Venediği şeklinde anılıyor. Aslında sadece kanallar şehri demek, haksızlık olur. Kanallar, köprüler, müzeler, kathedraller, saraylar ve parklar şehri şeklinde geliştirebiliriz bu tanımlamayı. Rusların, klasik yuvarlak soğan şekilli kubbeleri görünmese, rahatlıkla bir Avrupa şehrine benzetilebilir ilk bakışta. Şehir merkezinde, hiç yüksek bina görmedim. Eski yapılar korunmuş ve sanırım, yüksek katlı binalara izin verilmiyor. Şu anda kaldığım ev, malum kanallardan birinin üzerinde bulunuyor ve yaklaşık 100 yaşındaymış. İki sabahtır, ömür uzatıcı, şahane bir manzara ile uyanıyorum.
Evin balkonundan manzara
Dün, öğlene kadar evdeydik. Öğleden sonra, adalardan birinin üzerinde bulunan, Peter ve Paul Kalesi'ne gittik. Tüm öğleden sonrayı burada geçirdik. Kale, aynı zamanda şehrin ilk yapısı. İsveç ordu ve donanmasına karşı, savunma amacıyla kurulmaya başlanmış. Kale tamamlanmadan, İsveç yenilmiş. Böylece kale, hapishane ve farklı askeri amaçlar için kullanılmış. Hapishane, Büyük Petro'nun oğlu Alexei, Dostoyevski, Gorki ve Lenin'in kardeşi Alexander gibi ünlü mahkumları ağırlamış. Hapishanenin, ceza hücresi de dahil olmak uzere, tüm hücrelerini gezdik. Bazı hücreler aslına uygun dekore edilmiş. Siyasi tutukluların haberleşmelerini engellemek için yapılan özel ses geçirmez izolasyonları da, bazı duvarları katman katman sökerek sergilemişler.
Peter & Paul Kalesi
Büyük Petro
Mahkum odalarından biri
Cezaevi Koridoru
Kalenin içinde bulunan, Saint Peter & Paul Kathedrali, dünyadaki en yüksek Ortodoks çan kulesine sahip. Bu sebeple, kathedral bazen, dünyanın en yüksek Ortodoks Kilisesi olarak adlandırılıyormuş. Çan Kulesinin en tepesinde, elinde haç tutan bir melek var. Bu melek, Saint Petersburg'un sembolü olarak anılıyor. Kathedral, Büyük Petro itibariyle, neredeyse tüm Çar ve Çariçelerin mezarlarına da ev sahipliği yapıyor. Ekaterinburg'a ismini veren, Büyük Petro'nun eşi I. Katherina'nın da mezarı burada. Aynı Katherina'yı, biz daha çok, Prut Savaşı ve savaş esnasında Baltacı Mehmed Paşa ile özel görüşmesi sonucunda, Rus ordularını yok olmaktan kurtarması ile tanırız.
Saint Peter & Paul Katedrali
Saint Peter & Paul Katedralinin İçi
I. Katherina'nın Mezarı
Kalede ayrıca, Uzay Müzesi ile İşkence Müzesi de var. Uzay müzesinde, uzaya ilk çıkan insan olan, Yuri Gagarin'in uzay mekiğinden parçalar, uzay kapsülü, çeşitli bilim adamlarının çalışmaları, astront kıyafetleri ve uzayda yenilmek üzere hazırlanan yemekleri görmek de mümkün. İşkence müzesi de gerçekten, bir insanın başka bir insana neler yapabileceğinin sınırlarını zorlayan, alet ve edavatlar ile doluydu.
Uzay Mekiğinin Bir Parçası
Uzay Kapsülünün İçi
Uzay Kapsülü
Uzay Müzesi
İşkence Müzesi - Iron Maiden
İşkence Müzesi
İşkence Müzesi
Kalenin bulunduğu adayı terk ederken, yol üzerinde, bir denizaltı gördük. Ziyarete açık olması sebebiyle, Erdem, Atakan ve Cağla bu fırsatı kaçırmayıp, hemen keşif ziyaretinde bulundular. Bir hayli küçük ve sıkışık kapılardan geçip, tüm denizaltıyı gezmişler. Personelin yatakları, torpillerin üzerindeymiş. Anlattıklarına göre, denizaltının periskopundan karşıda bulunan kiliseye bakmışlar. Biz bu esnada, Gamze ile yeryüzünde, ferah ferah, kahve eşliğinde deniz sefası yaptık.
Saint Petersburg, gerçekten çok güzel ve gezilip görülmesi gereken yerleri bol bir şehir. Bugün şehrin keyfini çıkarmaya devam edeceğimiz zamanı dört gözle bekliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder